26 Mart 2012 Pazartesi

Dubai'de Müşteri Ziyareti

Dubai 2000li yıllarda bir iş modeli olarak ortaya çıktı.  BAE arasında petrol açısından en fakir olan emirlik iken, bir anda nasıl bir dünya markası oldu?  Bu konu birçok yönetim makalesine konu oldu.  Üç sektörün öne çıktığını gözlemledim:

  1. Turizm,
  2. İnşaat,
  3. Serbest Ticaret ve paralel olarak lojistik, 
Aralık 2009’da Dubai’ye uçarken, son 10 yılda duymaya alıştığımız pozitif gelişmelerin aksine, ekonomik bir kriz söz konusu idi.  Borçlarını çeviremez hale geldiler.  Emirliğin büyük şirketlerinden Nakheel’in sahibi Dubai World, borçlarınıödeyemez durumdaydı.D  ünya finans çevreleri Dubai’nin ekonomik durumunu mercek altına aldı, risk derecelendirmelerini gündeme getirdiler.  Dünya çapında elde ettikleri prestij zedelendi.  Bence büyük bir darbe de “destek” adı ile Abu Dhabi’den geldi.  10 milyar dolar vererek, Dubai’ni nakit akış sıkıntısını gideren Abu Dhabi, Dubai’nin prestij projesi, dünyanın en uzun binasının açılışına günler kala, binanın adını “Burj Dubai”den, “Burj Khalifa”ya çevirtti. İçinde Armani oteli de bulunan 800 metreden daha yüksek bu dev bina, bir çok başka rekorunda sahibi.

Dubai’de bir Müşteri Ziyareti:

2005 yılında yaptığım bir Dubai seyahati sonrası şu notu almışım:  Lübnanlı genel müdürümüz ve Filipinli satış temsilcimiz ile Dubai’de tamamına yakını Bangladeshli işçilerin çalıştığı, Sri Lankalı müşterimize ait fabrikada, Hintli bir müdür ile toplantı yaptık. 

1990-2000 arası ABD dış politikasına paralel olarak, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesi ile MEFTA adı altında bir dış ticaret politikası yürürlüğe koydu.  Buna göre Arap ülkeler ile QIZ ve FTA anlaşmaları yaptı.  Bunun sonucu birçok yabancı menşeeli firmalar bu ülkelere yatırım yaptılar.  Benzeri bir politika da Afrika’da refahı arttırmaya yönelik AGAO anlaşması idi.  Bu anlaşmaların sonucunda Afrika’nın bazı ülkelerinde, Ürdün’de, BAE’de ve bazı diğer körfez ülkelerinde Pakistan’lı, Hintli, Çinli, Taiwanlı firmalar fabrikalar kurdular.  Kendi ülkelerinden işçiler getirdiler.  İşçilerin pasaportlarına belli süre ile el konuluyor, fabrika kenarlarındaki lojmanlarda kalıyorlardı.  Böylece hem üretim yapılan ülkenin ABD ile dış ticaret anlaşmasından faydalanıp, kota ve vergisiz ihracat yapıyorlar, hem de ülkelerinden gelen işçiler ile ucuz ve verimli işçilik ile üretim yapıyorlardı.  Dubai gibi verginin olmadığı ülkelerde de merkez oluşturup, yüksek karla faaliyet gösteriyorlardı.

Dikkat! Hava Sıcak

Dubai veya bölge ülkelerini ziyaret ederken dikkate alınması gereken bir husus hava durumudur. Yazın sıcaklık 40 derece üzerine çıkar ancak asıl yaşanmaz hale getiren nem oranıdır. Yüksek ısı ve çok yüksek nem oranı, klimasız ortamda dolaşılmaz hale getirir Dubai’yi. Arabalar çalışır vaziyette bırakılır (park esnasında kapatılırsa, ısınır ve A/C tekrar çalışıp, arabayı soğutana kadar sıcak ve nem çok rahatsız eder diyerek. Dubai’yi seyahat etmek için en uygun dönem Kasım-Şubat arasındaki aylardır.
  

17 Mart 2012 Cumartesi

Ürdün İzlenimlerim

Ürdün Orta Doğu’daki Arap ülkeleri arasında nispeten küçük ülkelerden biri.  Nüfusu yaklaşık 5 Milyon civarında.  Ancak bu nüfusun ciddi bir oranı Filistinli.  Coğrafik olarak Ürdün’ün yeri de stratejik.  Filistin ile sınırı var.  Zamanında Filistin’den Ürdün’e gelen göçmenlerin bir kısmı ülkeye adapte olmuş, iş-güç-ev sahibi olmuşlar.  Ciddi bir kısmı da hala kamplarda işsiz-evsiz zor şartlarda yaşıyorlar.  Bu dönemde böyle bir yaşam hayret verici ve üzücü ama uluslararası medyada genelde gündeme gelmiyor.

Ürdün İsrail ile ilk barış anlaşması yapan Arap ülkesi olduğu için ABD ve batı ülkeleri tarafından kollanıyor.  ABD ile imzalanan önce QIZ (İsrailin de bir parçası olduğu) daha sonra ise FTA (Serbest Ticaret Anlaşması) bu politik tercihe dayanıyor.  Irak savaşında ve sonrasında da Ürdün batılı devletlerin ve Birleşmiş Milletler gibi bazı uluslararası organizasyonların merkezi haline geldi.  Irak’a giden birçok mal Ürdün’den gönderildi ve gönderilmeye devam ediyor.  Irak savaşı esnasında birçok Iraklı da Ürdün’e göç etmiş.  Bunların arasında çok zengin olanlarda var, fakirlerde.

Ülkenin her yerinde (sokaklarda, evlerde, her işyerinde) Ürdün kralı Abdullah’ın resimlerini görmek mümkün.  Bu resimler bazen resmi dairelerde ciddi vesikalık pozlar halinde iken, bazen sokaklarda daha farklı pozlar var.  Örneğin rahmetli kral Hüseyin ve mevcut kral Abdullah’in beraber oldukları, kral Abdullah’ın asker olarak pozları, kral Abdulah, karısı ve çocukları ile beraber vs.  Aklıma gelmişken, böyle bir baba-oğul fotorafını da Bakü sokaklarında görmüştüm:  Mevcut başkan İlhan Aliyev ve babasının rahmetli olmadan beraber bir fotorafı idi.

Kral Abdullah karizmatik bir lider.  Ondan bahsetmeden Ürdün izlenimlerimi yazmak olmaz.  Batıda eğitim görmüş, anadili gibi İngilizce konuşan birisi.  Eşi de modern bir Arap lider eşi portresi çiziyor.  Güzelliği yanısıra Arap kadının günlük hayata daha aktif katılması için çaba gösteriyor.  İş arkadaşım bir sabah müşteriye giderken arabada radyo dinliyormuş.  Radyo’da bir nevi “halkın sesi” programı varmış.  Bağlanan Ürdün vatandaşı Kral’ı şikayet etmiş:  Amman’da Kral’ın konvoyu geçerken korumaları, arayan vatandaşın kamyonetini yoldan çıkarmış – bozulan kamyonet vatandaşın iş kaybına yol açmış vs.  Program yapımcısı hemen konuyu kapatmış ve hattı kesmiş.  Biraz sonra ise Kral Abdullah bağlanmış ve program yapımcısına çıkışmış “neden hattı kestin” diye.  “Konuyu araştıracağım.  Şu an bu vatandaşa sıfır kilometre bir kamyonet veriyorum ve aracının çalışmadığı günlerdeki iş kaybını da karşılıyorum” demiş.

Turistik olarak da Ürdün’de mutlaka görülmesi gereken yerler var.  En başında “Petra” sonrasında “Ölü Deniz Kıyısı” geliyor.  Ölü Deniz'de çok güzel turistik tesisler var.  Yandaki fotoraf Mövenpick Otelinden, Mart 2007'de çekmişim.

Ürdün’de çok Türk yatırımı veya Türk işadamı görmek mümkün değil.  En azından benim gittiğim 2004-2008 yılları arasında öyle idi.  Çarşı ve pazarlarda Türk marka ve malları rahatça bulunabiliyor.  

Sonuç olarak Ürdün bulunduğu coğrafya da güvenli olarak kalmayı başarabilen, alt yapısı düzgün, küçük ama nispeten güzel bir Arap ülkesi.  Ürdün’lü Araplar arasında Hristiyan bir azınlık mevcut ama çoğunluk Müslüman.  Kara çarşaf fazla yok.  Başı açık bayan oranı diğer Arap ülkelere göre yüksek.  Kapatanlarda sıkma baş değil.  Alkol serbest.  Bulmak veya içmek problem değil.

16 Mart 2012 Cuma

Dubai: Sanal Şehir

Son 10 senede düzenli olarak Dubai’yi ziyaret etme fırsatım oldu.  Hem oradaki ofisimizi, hem de müşterilerimizi görmek için.  Bu süre zarfındaki değişimden etkilenmemek mümkün değil.  Şu an Dubai bu bölgede mutlaka görülmesi gereken bir şehir.  Vizyonu ile başka Arap/Körfez ülkelerini de etkiledi.  En önemli özelliği sanal ya da sunni bir dünya yaratılması.  Yani çoğu şey doğal değil.  Ne demek istediğimi aşağıda daha net ifade edeceğim.

Öncelikle Dubai Birleşik Arap Emirliklerini oluşturan yedi emirlikten bir tanesi.  Bu emirliklerden en kuvvetlisi başkent de olan Abu Dhabi.  Petrol zengini.  Dubai ise zamanla vizyonu ile öne çıkmış.  Şehir öncelikle ticaret ve hava ulaşımı için transit merkezi ve daha sonra da önemli bir turizm merkezi haline geldi.  Bu şehirde dünyanın en büyük emlak ve inşaat projelerine imza atıldı.  Şehir sürekli bir inşaat alanı. 

·         İlk ve en önemli projesi Burg El Arab sayılabilir.  Bir kısmı deniz üzerine inşa edilmiş, yelken şekilli, dünyanın en uzun ve lüks oteli olarak lanse edildi. Tepesinde en meşhur tenisçilere maç yaptırıldı.  O kadar ünlü oldu ki,otele gidebilmek ve görebilmek için rezervasyon ve ücret istenmeye başlandı (kalmak için değil).  Ben şanslı sayılırım.  Otel bu kadar ünlü olmadan gidip içini gördüm ve dışarıda denize bakan açık lokantalardan birinde çay-kahve içtim,



·         Kara bitmiş gibi, denizde de sunni adalar oluşturuldu ve başarıyla pazarlandı.  Reklam yapmak için adadaki belli emlaklar ya da bölgeler dünyanın meşhur kişilerine verildi.  Rod Stewart, Madonna vb.  Böylece proje bir anda tüm dünyada duyuldu.  Ünlüler ile komşu olmak isteyenler, adalarda yatırım yaptı,

·         Orta doğu’nun en uzun binası Dubai’de idi.  350 Metre,

·         Orta doğu’nun en büyük alışveriş merkezi burada idi,

·      Dünya’nın en uzun binası inşa edildi. 650 Metre, olurda ileride birisi bu yüksekliği geçerse diye, binanın üstünde ek kat yapmak üzere boşluk bırakıldı,
       ·    Dünya’nın en büyük alışveriş merkezi de burada inşa edildi,

·         Bir sürü konsept mimari proje var.  Örneğin aşışveriş merkezleri. Bir tanesi Mısır’ın piramit konseptinde.  Bir başka proje de 6 farklı uygarlık, 6 farklı bina da canlandırılmış. 

·         Bir alışveriş merkezinde yapay kar üretilerek 4 km’lik bir kayak pisti inşa edilmiş.  İnsanlar hem çölün ortasında kayak dersi alıp, kayabiliyorlar, hem de alışveriş yapıyorlar,

·         Binlerce emlak projesi var.  Bunların çoğu yurtdışına pazarlanıyor. Müşteriler arasında batılılar kadar, kara parasını aklamaya çalışanlar da var.  İran’lılar, Irak’lılar, Ruslar, her milletten insan var,

Dubai sonuç olarak çölde ufak bir emirlik.  Yerli insan nüfusu çok düşük, 250.000 civarında.  Nüfus ise 1.5 milyona yakın ve hedefleri ileride 2.5 milyon kişinin Dubai’de yaşaması.  Büyük bir bölümü işgücünü oluşturan expat dediğimiz Hintliler, Pakistanlılar, Filipinliler ve aileleri. 

Düşünün sadece çöl olan bir ülkeden bahsediyoruz ama şu an kişi başı su tüketiminin dünyada en yüksek olduğu şehir.  Yemyeşil parklar, bahçeler var.  Golf alanları var.  Körfezdeki tuzlu suyu arıtarak kullanıyorlar.

Mevsim olarak en güzel mevsim sanırım sonbahar ve kış.  Bu mevsimde air condition olmadan yaşamak mümkün.  Denizin ve kumsalın tadı çıkarılabilir.  Ancak yazın bu bölgeyi seyahat etmek işkenceye dönüşebilir.  45 dereceye ulaşan sıcak, çok yüksek nem oranı ile birliştiğinde bunaltıcı oluyor.  Evde, arabada, ofis ve alışveriş merkezlerinde sürekli ve çok soğuk olacak şekilde air condition çalıştırılıyor.  Hatta arabayı park halinde bile çalıştırıyorlar.  Örneğin alışveriş merkezine gidip arabayı park edip çıktığımızda, etraftaki birçok arabanın çalışır halde sahiplerini beklediğine şahit oldum.  Saatler boyunca.  Bir kez kapatıldı mı arabanın içine girip, tekrar soğutmak derdi ile uğraşmamak için.  Tabi arabam çalınır mı derdi bu ülke de yok.  Son derece güvenli bir ülke.  Suç oranı minimum seviyede.

Araba kullanmak istemeyen çok rahat bir şekilde taksi ile gezebilir.  Taksi bulmak kolay, ücret tarifeleri düşük.  Ancak trafik her geçen gün büyük bir problem haline geliyor.  Bunun için toplu taşıma projelerine ağırlık veriliyor.  Büyük tren projesi inşaat halinde.  Otobüs yaygınlaştırılıyor.  Kapalı ve air condition’lı otobüs durakları inşa ediliyor. 

Dubai’nin duyulmasında ve dünya kamuoyunda öne çıkmasındaki en önemli faktörlerden biri de Dubai havalimanı ve Emirates havayolları.  Modern ve büyük bir havalimanı inşaatından sonra, son model yeni uçakları, yabancı profösyönel personşeli ile kuvvetlenen Emirates havayolları dünyada büyük sükse yaptı.  İlk defa çekiliş ile lüks otomobiller vererek, dünya da bir ilke imza attılar.  Duty free’deki ucuz fiyatlı ürünler ile havalimanında ciddi bir ciro oluşturdular.  Emirates sadece Dubai’ye gelen yolcuları taşıdığı gibi zamanla Dubai’yi bir transit havalimanı yaptı.  Avrupa ile Asya arasında yolcu taşımacılığında pay aldı.  Üstelik yolcuları ücretsiz otellerinde konaklatarak, transit esnasında Dubai’de bir-iki gün geçirmelerini sağladılar.  Şehrin ekonomisine can verdiler.  Şehrin tanıtımına katkıda bulundular.

Dubai’nin turist cenneti olarak yaygınlaşmasında zamanla bir alışveriş cenneti haline gelmesi katkıda bulundu.  Tüm ülkede vergi oranı sıfır olduğu için uygun fiyatla birçok malı bulmak mümkün oldu.  Özellikle belli bölgelerde kuyumculuk, elektrik elektronik ticareti arttı.  Belli dönemlerde “alışveriş festivalleri” düzenlediler ve batıdan çok ziyaretçi çektiler.

Şahsına Münhasır Ülke: Lübnan

Nüfusu 5 milyon civarında küçük bir ülke ancak Orta Doğu’nun yani yangının göbeğinde.  Nüfusta ciddi bir etnik ve dini bölünme var:  Müslüman Sünni, Müslüman Şii, Dürzi, Hristiyan, vs.  Hizbullah Lübnan’da çok kuvvetli, güney komşusu İsrail’e kafa tutacak kadar.  Bir İsrail ziyaretinde kuzeydeki müşterimizi ziyaret ederken, Lübnan sınırına yaklaşmış ve gönlerdeki Hizbullah (Lübnan değil) bayrağının fotoğrafını çekmiştim (Temmuz 2008'de çektiğim bu fotoraf aşağıda):

 


Yıllar boyu savaşlar, iç çekişmeler, terör, Orta Doğu’daki istikrarsızlık Lübnan vatandaşlarına da yansımış.  Bir kısım nufüs göç ederek dünyanın dört bir yanına yerleşmiş.  Kalanlar ise diken üstünde ve sadece bugünü yaşamaya alışmışlar.

Lübnanlılar ile ilgili tecrübe ettiklerim müthiş girişimciler ve ticarette başarılar. Ancak profösyönel iş hayatında ciddi bir dezavantajları sadece kısa dönemi dikkate almaları, uzun vadeye dönük vizyonlarının veya değerlendirmelerinin eksik olmaları.  Tabi öne çıkan çok başarılı profösyönelleri var, Renault Nissan CEO’su gibi. 

Güvensizler, bu onları da güvenilmeyebilir imajına sürükleyebiliyor.  Neden iyi girişimciler?  Çünkü dünyanın bir çok bölgesinde, sıfırdan başlamışlar, hayatlarını kazanmak zorunda kalmışlar.  Neden kısa dönemi dikkate alıyorlar?  Çünkü yarın ne olacağı belli değil, her an savaş durumu olabilir.  Neden güvensizler?  Çünkü farklı etnik gruplar aynı ülkede yaşamalarına rağmen, sürekli karşılıklı güç mücadelesi içindeler.  Neden başarılılar?  Farklı kültürlerle bir arada olmak, onları zenginleştiriyor, iyi eğitimliler, çok dil konuşuyorlar.

Girişimcilerin çokca başvurdukları bir işletme tipi, dünyanın farklı şehirlerinde Lübnan lokantaları açmak olmuş.  Lübnan mutfağı çok güzel ve özel.

Lübnan Arap ülkeleri arasında kültür ve sanatın öne çıktığı bir ülke.  Küçüklüğüne rağmen, Arap kültür ve sanat dünyasında büyük bir yer tutuyor.  Beyrut Araplar için önemli bir kent.  Orta Doğu’nun Parisi olarak anılıyor ve güzelliği, zenginliği ile meşhur.   Ülkede kışın kayak yapmak, yazın ise Akdenizin sıcak denizinden faydalanmak mümkün.  Anadolu gibi 4 mevsime sahip.  İzmirimizin kızları nasıl meşhur ise, Beyrut’un kızları da öyle.  Arap dünyasının süper starları arasında Lübnanlılar önde geliyor.

Osmanlı zamanında Ermeni teçhirinde, Anadoludan Lübnan’a giden ciddi bir Ermeni nüfusu olmuş.  Bunların bir kısmı burada kalırken, bir kısmı ise daha sonra Avrupa ve Amerika’daki farklı ülkelere yerleşmiş.  Genelde de Fransa’ya.  Yine Osmanlı’nın son dönemlerinde, Lübnan’da görev yapıp, söylediklerine göre halka zulüm etmiş bir Osmanlı Paşasından bahsediyorlar (Cemal Paşa).  Benim karşılaştığım Hristiyan Lübnanlılar, Türklere karşı Osmanlı zamanından kalma bir mesafe taşıyorlardı.  Bunun Fransız ağırlıklı eğitimden kaynaklanabileceğinden de düşünüyorum.  Örneğin, Fas’ta bir Fransız okuluna devam eden Türk öğrenciden, derste Osmanlıların Ermenilere soykırım yaptığı, büyük zülüm uyguladığı anlatılmıştı.  İtiraz eden öğrenci de dersten çıkarılmıştı.

10 Mart 2012 Cumartesi

Benim Suriye Seyahatlerim


İlk Suriye seyahatimi Şubat 2008’de Şam'a yapmıştım.  Bu fotorafı da o seyahatte çekmiştim.  İki sene sonra, Şubat 2010’daki başka bir seyahatimde politik atmosfer tamamen değişmiş haldeydi.  Türk-Suriye işbirliği son yıllarda inanılmaz hızla gelişti.  Türkiye’den Suriye’ye üst düzey birçok ziyaret yapıldı (eski Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer zamanından başlayarak).  Aynı şekilde Suriye Kralı Esad’da birçok kez Türkiye’yi ziyaret etti.  Hatta ortak kabine toplantıları yapılmaya başlandı – Başbakan ve Bakanların katılımları ile.  Sonuçlardan biri vizelerin kaldırılması oldu.  Şubat 2008’de vize alarak giriş yaparken, 2010’dan sonraki seyahatlerimde vizesiz, elimi kolumu sallayarak, istediğim zaman seyahat programı yaparak Suriye’ye geldim.  Yine Şubat 2010’daki seyahatimde uçakta Sabah gazetesinde Yavuz Donat’ın köşesinde ilgili bir haber okudum.  Yavuz Donat’ı randevusuz ve planlanan süreden daha fazla sarayında ağırlayan Kral Esad, Türk yatırımlarını Suriye’ye davet etmiş:  Bürokraside problem yaşarsanız, direk bana başvurun demiş.  Ülkelerimiz arasında Serbest Ticaret Anlaşması yapılması da ticareti olumlu etkiledi.  Bazı Türk firmaları Suriye’de yatırım yaptılar.  Özellikle Türkiye’ye yakın bölgelere:  Antep, Kilis ve Antakya’dan Halep’e 1 saatten az bir sürede gelmek mümkün.

Son yıllarda devlet politikamız olan vizelerin kaldırılması, serbest ticaret anlaşmalarının yapılması, Türk Hava Yolları'nın sefer yaygınlığının ve sıklığının arttırılması, Türk işadamlarınında çevre ülkelerde iş hacmini geliştirmesine destek oldu.  Suriye'de bunun örneklerindendi, taki Arap Baharı ülkeyi geçici bir karışıklığa sürükleyene kadar.

Seyahatlerimde gördüğüm kadarı ile insanlar nazik ve yardımsever.  Müşteri ziyaretlerim esnasında her zaman ilgi ile karşılandım.  Çay, kahve ikram edildi.  Hal ve hatırım soruldu.  Bazen hediyeler verildi.

Suriye’nin kozmopolit bir yapısı var.  Nüfusun çoğu Sünni iken, yönetim Şii kökenlidir.  Sünni ve Şii Müslümanların yanısıra, ciddi bir Hristiyan nufusta mevcut.  Kürt kökenli Suriye vatandaşları da var.  Halep ve yakınlarında da Türkmenler var.  Konuşulan dil Arapça ama Fransızca, sömürge döneminden kalan bir miras. 

Şam ve Halep arası araba ile gitmek için uzak.  Şam araba ile Beyrut ve Amman’a yakınken, Halep araba ile G. Antep ve Kilis’e yakın.  Suriye uzun süre Lübnan’a ağabeylik yapmış.  Ordularını uzun süre bu ülkede tutmuş.  İç işlerine karışmış.  Lübnan başbakanı Hariri'ye yapılan suikastından sonra oluşan uluslararası kamuoyu baskısı sonucu, Suriye ordularını bu ülkeden çekmek zorunda kaldı.  Lübnan-Suriye sınırında pasaport kontrolü yok, kimlik ile geçmek mümkün.  Öte yandan İran ve Suriye arasında da kurumsal bir ilişki var.

Halep’e ilk defa Ocak 2010’da gittim, bir fuara katıldık.  Fuarda bana iki arkadaşım eşlik etti:  Biri Adana’dan gelen bir Türk meslektaşımdı:  Arabasını Gaziantep’e bırakmış ve oradan taksi ile Halep’e gelmişti.  Yolculuğu 50 dakika sürmüş.  Diğer iş arkadaşım ise Amman’dan gelen bir Lübnanlı idi.  O da Amman’dan Halep’e uçmuştu.

Şubat 2010’daki son Şam ziyaretimde (wi-fi) wireless internet erişimin devlet tarafından yasaklandığını öğrendim.  Sadece beş yıldızlı otellerde bu hizmetten yararlanmak mümkündü.  Geri kalan yerlerde, tüm ülkede kablolu internet iletişimi vardı.  Ben internet kafelerde kimliğimi kaydettirerek, internete bağlandım ve mesajlarımı kontrol ettim. 

Aynı seyahatte, Şam’da daha önce görmediğim yenilikler ile karşılaştım:  Cham City Center ve Town Mall gibi yeni alışveriş merkezleri inşa edilmişti.  Havalimanında yenilemeler vardı.  Trafikteki yeni araba sayısında hızlı bir artış vardı.

Arap Baharı'nın Son Durağı: Suriye

Tunus'ta doğup, Mısır ve Libya'dan geçen Arap Baharı'nın son durağı Suriye oldu.  Güney komşumuz olduğu için, Suriye’deki gelişmelerde bizi yakından ilgilendiriyor tabi.  Suriye'de de sürekli bir muhalefet hareketi başladı.  Hükümet şiddetli bir biçimde bastırmaya çalışınca çok zaiyat yaşandı.  Sınırımızda göç meydana geldi.  Hükümet muhalifler ile masaya oturdu.  Yeni anayasa çalışmaları mutabakatla sonuçlanmayınca ülkede iç savaşı andıran görüntüler meydana geldi.  Her gün 20-25 kişi öldüğüne dair haberler var.  Batı’da Başkan Esad’ın çekilmesine dair bir görüş hakim. 

Suriye ile vizeler karşılıklı kaldırıldıktan sonra, sınıra yakın illerimizde ciddi bir gelir artışı olmuştu.  Gaziantep, Kilis gibi şehirlerimizde haftasonu konaklayan Suriyeli turistler ciddi bir ticari harekete yol açmıştı.  Alışveriş merkezlerinde önemli bir ciro yaratmıştı.  Suriye’deki gerginlik başlar başlamaz, bu hacim yok oldu ne yazık ki.

Öte yandan iki ülke arasında yaşanan politik yakınlaşma da zarar gördü.  Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları Suriye Devleti tarafından içişlerine müdahele olarak kabul edildi.  Antalya’da muhaliflerin toplantısına izin verilmesi Suriye Devlet’ine karşı bir hareket kabul edildi.  Sonuçta artan gerginlik ile Suriye’de Türk Malları protesto edildi.  Bir ara Türk mallarına vergi konulsa da, sonradan kaldırıldı.  Yine tır geçişi zaman zaman aksıyor ve Türk mallarının Orta Doğu pazarına nakliyesi için arayışlar devam ediyor. 

Benim faaliyetlerime direk etkisi ise, 2011 başında Ocak ayında Şam'da fuara katılmak üzere kararımızı vermiş, fuar şirketine paramızı ödemiştik.  30 civarı Türk firması olarak katılacaktık.  Önce ertelendi, sonra da iptal edildi.  Açıkçası ne zaman düzenleneceğini şu anda kimse kesitremiyor.  Suriye'deki müşterilerimiz ticari faaliyetlerine devam ediyorlar.  Bizden eskisi gibi mal alıyorlar. Gümrüklerde ve nakliye de şu ana kadar bir problem yok.  Ticaret normal seyrini sürdürüyor.  Ama geleceğe dairde büyük bir belirsizlik söz konusu.  Ben de bir daha ne zaman gideri bilemiyorum, şu an için seyahat planlamıyorum.