23 Nisan 2012 Pazartesi

Dubai Turistik: Görülmesi Gereken 10 Yer

Ekim 2008’deki seyahatimde gördüğüm bir dergide aşağıdaki listeyi gördüm:

  1. Dubai duty free – alışveriş,
  2. Dubai creek – Deira ve Burj Dubaiyi ayıran su yolu,
  3. Gold souk – Mücevher alışverişi için,
  4. Bastakiye – eski şehir merkezi,
  5. Burj Halifa – Dünyanın en uzun binası,
  6. Ski Dubai – Çölde (üstü kapalı) kayak yapmak isteyenler için,
  7. Jumeriah open beach – Aralık, Ocak ayları dahil olmak üzere, denize girmek isteyenler için,
  8. Burj el Arab – 321 metre, bir kısmı denizin üstünde, gemi yelkeni şeklinde otel, Dubai’nin global ününü arttırdığı zamanlardan kalan şehrin simgesi,
  9. Atlantis – Palm adasının üzerindeki otel, büyük akvaryumları, su parkı ve akvaryumlu odaları ile meşhur,
  10. Desert - Son olarak safari için çöl,
Ailece de Dubai’ye gitme fırsatımız oldu.  Büyük oğlumun ikinci yaşgünü esnasında, Aralık 2005’te Dubai’deydik.  Havanın en güzel olduğu dönemlerden olduğundan, bol bol gezdik.  Üstü açık otobüse bindik, denize girdik, alışveriş yaptık, yedik içtik.  Yıllar sonra eşim, Dubai’de yaşamaya başlayan yakın bir arkadaşını ziyaret etti.  Bu şehirde expatriate olarak yaşamaya başlayan Türk ailelerinin çokluğuna şahitlik etti.  Duyduğumuz kadarı ile, hayat pahalılığı baş göstermeye başlamış.  Özellikle işçilik yapan Filipin, Bangladeş vs orijinli insanların hayatları zorlaşmış.

Dubai’de Alışveriş:

İlk gittiğim yıllarda elektronik çok ucuzdu.  2000’li yılların başında özellikle cep telefonları, Türkiye’deki satış fiyatlarının yarısıydı.  Türkiye'den gidenler en az bir cep telefonu ile dönerdi.  Zamanla fiyat farkı azaldı.  Ama hala belli ürünlerde büyük fark ortaya çıkabiliyor.  Örneğin, Türkiye’de göremiyeceğimiz bir manzara:  Şehir merkezindeki AVM’lerden herhangi birinde, süpermarkete gidin (Carrefour gibi örneğin):  Çok büyük bir bilgisayar, cep telefonu, digital kamera vb elektronik reyonu göreceksiniz.  Türkiye’de raf önlerine tuvalet kağıtlarını yığarak yaptıkları promosyonları, Dubai’de notebook’ları üst üste koyarak yapıyorlar.  Turistler de alışveriş arabalarını bunlar ile dolduruyorlar.  Ben de son yıllarda bir Sony notebook, bir WII aldım.  Ödediğim ücret, Türkiye fiyatlarının yarısı idi. 

Dubai’nin eski AVM'lerinden WAFI: Merkezi bir yerdedir ve oldukça fazla müşteri tarafından tercih edilir.
Dubai'nin ünlü bir alışveriş ürünü ise mücevherattır. Bende bir Dubai seyahatinde yakut taşı olan bir yüzük ile ilgilenmiştim (yaklaşık 800 dolar civarında).Türkiye’ye döndüğümde, aynı yüzüğüİstanbul’da 2000 dolara yakın alabileceğimi öğrendim.

 

22 Nisan 2012 Pazar

Dünyanın 1 Numaralı (Dini) Turizm Rotası: Kudüs

Kudüs Orta Doğu’nun mutlaka görülmesi gereken şehirlerinden.  Sanıyorum barış olsa ve güvenlik problemi ile politik sıkıntılar ortadan kalksa, dünyanın en çok turistik ziyareti bu şehire yapılır.  Old City adı verilen şehir merkezinde üç büyük dinin kutsal mekanları bir arada, iç içe:

·         Müslümanlar için Mescid-i Aksa, ki Hz. Muhammed’in gökyüzüne yükseldiği varsayılan, “Dome of Rock” adı verilen yerde burada, Hz. Ömer’in yaptırdığı cami gibi kutsal başka mekanlarda var,

·         Hristiyanlar için  Kudüs hac demek.  Hz İsa’nın çarmıha gerilmeden ve gökyüzüne yükselmeden önce geçtiği istasyonlar şehir içinde ve tabi mezarının bulunduğuna inanıldığı kilise de.  Yılın her anında Kudüs içinde dünyanın dört bir yanınan gelmiş Hristiyan hacılar görmek mümkün,

·         Museviler için en önemli kutsal yer olan ağlama duvarı da burada, hem de bu duvar aynı zamanda Mescid-i Aksa’nın bitişiği.  Hz Süleyman’ın yaptığı ve yıkılan ikinci tapınağın burada olduğuna inanılıyor.  Halen kazılar yapılıyor, tüneller açılıyor ve tapınak kalıntı çalışmaları yapılıyor,

Kanun Sultan Süleyman bir gece rüyasında Aslan görür. Rüyasının yorumlayan din büyükleri aslan’ın Kudus şehrini temsil ettiğini söylerler.  Bunun üzerine Kanuni Kudüs’e büyük yardımlar yapar.  Halen ayakta olan kale duvarlarını tamir ettirir.  O dönem Kudüs’te çalışıp vefat etmiş Osmanlı büyüklerinin mezarlarını görmek mümkün.  Osmanlı hakimiyetinde Kudüs 400 sene barış içinde yaşamış, farklı dinlerden birçok din ve ilim adamı bir arada yaşamışlar. Şu an ise, farklı din mensupları farklı kapılardan giriş çıkış yapabiliyorlar.

Örneğin ben Mescid-i Aksa’ya giderken Filistin kapısını kullanmak zorunda kaldım.  Girerken sadece İsrailli askerler pasaport-kimlik kontrolü yapmadılar, aynı zamanda Filistinlilerde nufus cüzdanımda “dini İslam” bölümüne baktılar.  Son olarak cami girişinde, kelime-i şahadet getirmem istendi, Müslümanlığımı ispatlamak için.  Öte yandan cami içinde cam bir dolap içinde, tarih içinde camiye atılan bombalar, sıkılan kurşunlar sergileniyor.  Dehşet verici.  Cami duvarlarında da kurşun delikleri görmek mümkün, evet gördüm.

Ağlama duvarı için ise, İsrail’lilerin kullandığı bölgeden geçtim ki buradan Filistinliler içeri giremiyor.  Duvara uzaktan bakmak serbest ama dokunmak veya yakından bakmak için kafaya özel kep geçirilmesi isteniyor.  Tünellere ise sadece Museviler girebiliyor.  Hristiyan kilise veya önemli bölgeleri ise serbestçe gezilebiliyor.   Ancak Kudüs merkezi 4 bölgeye ayrılmış.   

Gezerken Şükrü’nün yerinde humus yemeden geçmek olmaz sanırım.  Geleneksel tadları, tarihi lokantada tatmak, mutlaka yapılması gerekenler arasında.  Filistinli esnaftan alışveriş yapmak gibi.  Dar sokaklarda birçok hatıralık veya hediyelik eşya almak mümkün.   

En güzel fotoraf çekme yerlerinden biri de Zeytin tepesi.  Bu tepenin aynı zamanda Museviler için manevi anlamı çok yüksek ve tepede Kudüs manzaralı mezar fiyatlarının milyon dolarları bulduğu söyleniyor.

Doğu Kudüs’te yemek yemek için veya konaklamak için tercih edilecek önde gelen otellerin başında Ambassador oteli geliyor.  Burada Türkler dahil olmak üzere, farklı ülkelerden diplomat ve devlet görevlileri görmek mümkün. 

Abu Gosh İsrail’in Kudüs’e yakın ve ağırlıklı Filistinlilerin yaşadığı bir kasaba.  Bu kasabadaki müşterimizi bir kaç kez ziyaret ettiğimde, aynı zamanda meşhur Abu Gosh lokantasında da yemek yedim.  Sahibi bu kasabada doğmuş ve küçük yaşta Amerika’ya gitmiş bir kişi.  ABD’de satın aldığı piyango biletinden 21M USD ikramiye kazanmış.  İdare sen vatandaş değilsin, ödemiyoruz diyince dava açmış, kazanıp toplamda 23M USD almış.  Abu Gosh’a geri dönüp, bu meşhur lokantayı işletmeye başlamış.  Görülmesi gerek bir yer.

Şam'da Lokanta "Beit Jabri" Pastane "Semiramis"

Şam (Cham) ismi aslında Arapça da Lübnan, Suriye, Ürdün ve hatta bir kısım Irak’ı da içine alan bölgenin, ya da eski ülkenin adı imiş.  Biz şehre Şam diyoruz.  Araplar ise şehre Damas diyor, İngilizce de ise Damascus olarak geçiyor.  Çok tarihi bir şehir, Romalılar, Bizanslılar, Emeviler, Osmanlılar bu şehirde hüküm sürmüş önemli imparatorluklar arasında.  



Görülmesi gereken birçok yer var, başta kale ve Emevi Cami gibi.  Türklerin ilgisini çekebilecek yerler arasında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan 500 yıllık Cami, Medrese, Külliye ile etrafındaki dükkanlar var. Şam’a gitmişken, şehri çevreleyen dağlara çıkmadan ve şehre tepeden bakmadan dönmek olmaz.   

Şam’da tarihi, turistik ama aynı zamanda yerel ve leziz yemekleri tadabildiğim çok eski bir konağı ziyaret etmiştim.  Jabri House (Beit Jabri) isimli bu konak, 18nci yüzyılın başlarında yapılmış (www.jabrihouse.com) ve ilginç bir hikayesi var.

Tabi Semiramis’i de anlatmalıyım.  Meşhur kuru baklava ve tatlı markası.  Suriye’de genelde tatlı, kuru baklava dükkanları bulmak mümkün ama bu alanda markalaşmış olan Semiramis.  Güzel kutuları ve özenli paketlemeleri ile, buradan eve götürebilecek güzel bir hediye oluyor. 

Ben gerek Şam’ı gerekse Halep’i çok sevdim.  Öncelikle yemeklerini beğendim.  Hem leziz, hem taze, hem de ucuz.  Çok çeşit var.  Organik.  Sokaklar taze meyve suyu dükkanları ile dolu.  Bir o kadarda pastane, tatlı dükkanları var. 

Sonra her iki şehirde tarihi dokusunu koruyor ve biz Türklere hitap ediyor. Şehirler son derece güvenli.  İnsanlar sıcakkanlı, yardımsever.  Türklere karşı özellikle ilgililer. 

Şam kapalıçarşısında, atasözümüze istinaden kayısı ararken bir de ne göreyim:  Malatya kayısısı. 

Suriye’de turist olmanın dezavantajları arasında ilk aklıma gelen trafik problemidir.  Evet, Trafik ne yazık ki kötüdür.  Bir de Arapça konuşmadan gezmek zor olabilir.

Otel olarak hem Halep, hem Şam’da Dedeman otellerini önerebilirim.  Her ikisinin de yeri güzel, özellikle Şam’daki Dedeman’ın.  Ancak Suriye'deki son olaylardan sonra bu iki otelin devletleştirildiğini duymuştum.  Bu notları yazarken Dedeman web-sitesini kontrol ettim ve her iki otelinde listede olmadığını gördüm, yazık, büyük yatırımlardı.  

15 Nisan 2012 Pazar

Bahreyn İzlenimlerim

Bahreyn’e ilk ve şu ana kadar tek sefer olmak üzere Mart 2006’da gittim.  Üstelik Dubai üzerinden günübirlik bir program ile, müşteri ziyaretleri için.  İzlenimlerim:

·         Nüfusu 600.000 kişiye yakın küçük bir körfez ülkesi, 

·         Dubai’ye göre çok daha az yabancı çalışan gördüm.  Gerçi ziyaret ettiğim fabrikalarda yine oldukça fazla Asyalı vardı.  Ancak yerel halk ile günlük hayatta daha fazla karşılaştım, 

·         Fakir olup çalışan Bahreynliler de var.  Örneğin kullandığımız taksinin şöförü Bahreynli idi, bu Dubai’de asla ama asla karşılaşamayacağınız bir durum, 

·         Havalimanı nispeten eski, ama temiz ve kullanışlı idi,

·         Vizesiz gittim, pasaport kontrolünde bana Avrupalı muamelesi yaptılar, iki hafta kalış izni verdiler, Lübnan vatandaşı arkadaşıma ise 72 saat kalış izni verip, benden alldıkları ücretin iki katını uyguladılar,

·         Bahreyn merkezli Gulf Air ile uçtum, olumlu izlenim edindim,

 Faaliyet gösterdiğim sektör sebebi ile körfez ülkelerine yolum düşmedi.  Küçük ve zengin ülkeler izlenimi aldım.  Turist olarak gitmemi düşündürecek hiç bir şeyde duymadım.  Örneğin Bahreyn’e turist olarak gitmeyi hiç düşünmedim.  Körfez ülkelerinden seyahatler esnasında en çok karşıma çıkanlardan birisi Katar oldu.  Hem yatırım yaptıkları havayolları ile, hem de spora büyük önem verdikleri için, havalimanlarında bir çok kez Katar milli takımlarına denk geldim. 

Günümüzde Arap Baharından dolayı Bahreyn çok sık gündeme geliyor.  Halk ile yönetim çok sık karşı karşıya geldi.  Halkın çoğunluğunu teşkil eden Şiilerin arkasında İran, yönetimi elinde bulunduran Sünnilerin arkasında ise Suudi Arabistan ve körfez ülkeleri duruyor.  Bakalım olaylar ne zaman ve nasıl durulacak?

10 Nisan 2012 Salı

Turistik Lübnan

İş amaçlı Lübnan’a iki defa gittim.  2004 ve 2005 yıllarında.  O zamanlar vize uygulaması vardı, şu anda kaldırıldı.  Gidip gelmek çok daha kolay.  Basından takip ettiğim kadarı ile, Beyrut ciddi bir turistik rota olmaya başladı.  Sadece bazı popüler yazarlar değil, yurtdışında gezmeyi seven sıradan turistlerimizde artık Avrupa şehirlerine ek olarak Beyrut'a da gitmeye başladılar.

Hemen yazmalıyım.  Beyrut mutlaka ziyaret edilmesi gereken çok güzel bir şehir.  Bir zamanlar bu şehre “Ortadoğu’nun Paris’i” denmesi boşuna değil.  İstanbul’a o kadar yakın ki.  Eminim gidecekler veya daha önce gitmiş olanlar bana hak vereceklerdir.  Lübnan küçük bir ülke.  Yazları Akdeniz’in tadının çıkarılabildiği, kışın ise hemen 30-45 dakika mesafedeki dağlarda kayak yapılabilen, 4 mevsim sahibi bir ülke.  Tarihi dokusu var.  Kültür hissediliyor.  Üstelik bizim de tarihimizden etkilenmiş bir kültür.

Kozmopolit bir nufusa ve bunun getirdiği zenginlik yanısıra problemler ile de uğraşan bir ülke.  Hristiyanlar, Sunni ve Şii Müslümanlar, Dürziler.  Yıllarca iç ve dış savaşlar ile yıpranmış ama bir bakıma olgunlaşmış bir ülke.  Savaşlar sırasında birçok Lübnan’lı dünyanın dört bir yanına yayılmışlar.  Farklı ülkelerdeki yaşam mücadeleleri Lübnan’lıları dünyanın önde gelen tüccarlarından yapmış.  Gözlemlediğim kadarı ile Lübnan’lılar:

·         İyi tüccarlar, çok sıkı pazarlık ediyorlar,

·         Çalışkan ve yaratıcılar, kesinlikle girişimciler,

·         Eğitim seviyeleri yüksek, 3-4 dil konuşuyorlar,

·         Orta Doğu’daki batılılar,

·         Kimseye güvenmiyorlar, kendi çıkarlarını her zaman garantiye alıyorlar,

·         Ancak bu güvensizlik ve anlık çıkar korumacılığı onları hep kısa dönem düşünen insanlar haline getirmiş.  Yarını veya uzun vadeyi düşünmüyorlar,

Lübnan mutfağı çok meşhur.  Dünya’nın her köşesinde Lübnan restoranları mevcut.  Ancak ben Beyrut’taki bir akşam yemeğimi hiç unutmayacağım.  Sadece çok leziz ve çok çeşitli yemekler sunmuyorlar, insana görsel bir şölen yaşatıyorlar.  O başlangıç mezeleri, salataların sunumu, mezeler, etler derken yemeğin sonundan nefes almaya mecaliniz yokken koca masaya 15 çeşit meyve getiriyorlar.  Her meyve kendi kabında.  Benim favorim humus ve diğer mezeler.

Orta doğu’nun meşhur sanatçıları Lübnan’dan.  Tüm bölgede yayınlanan müzik kanallarındaki şarkıcıların bir çoğu Lübnan’lı.  Örneğin Pepsi’nin reklamlarında da tercih ettiği çok meşhur bir bayan şarkıcı vardı.  Klüpler popüler, gece hayatı aktif.  Suudi Arabistan gibi bir çok Arap ülkesiden turisler Beyrut'a düzenli geliyorlar.  Ülke için önemli bir gelir kaynağı.

9 Nisan 2012 Pazartesi

İsrail İzlenimlerim

İsrail’de duyduğum ama gerçekliğini teyid edemediğim bir iş yapma kuralı var.  Bu ülkede iş yapmak için mutlaka kuvvetli yerel bir ortağa ihtiyaç var.  Bu aslında birçok gelişmekte olan ülkede geçerli olan bir kural, ancak İsrail gibi batılı standartlara sahip bir ülkede olması, şaşırtıcı olabilir.  

Aslında İsrail nispeten genç bir ülke sayılabilir.  Her ne kadar Yahudi toplumları köklü bir geçmişe sahip olsalarda, devlet tecrübesi İsrail ile sınırlı, yani 60 senenin biraz üzerinde.  Bu da köklü devletler ile karşılaştırılmayacak kadar az.  Bu yüzden birçok devlet kurumu, köklü değil ve kurumsallaşmamış.  Yeni yeni oturuyor.

İsrail uzun yıllar güvenlik problemi yaşamış bir ülke.  Savaşlardan geçmiş, Filistin ile süregelen bir çekişmenin içinde.  Yakın bir zamana kadar patlayan bombalar, düşen füzeler sonucu ülke sürekli bir alarm ile yaşıyor.  Ancak benim gözlemlediğim, bir şekilde bu riskler en aza indirilmiş.  Örneğin son 7-8 senedir Tel-Aviv’de herhangi bir patlama veya saldırı yok.  2006 yılında Lübnan savaşı öncesinde, esnasında ve sonrasında da Tel Aviv’de herhangi bir güvenlik problemi yaşanmadı.  Sadece kuzey’deki Karmiel gibi şehirlere Lübnan’dan Hizbullah tarafından gönderilen füzeler oldu.

İsrail’de yaptığın işi, kazandığın parayı açık etmeme gibi genel bir anlayış var.  İnsanların giyiminden, kuşamından, kullandıkları arabadan, yaşadıkları evden, sahip oldukları güç ve zenginliği tahmin etmek mümkün değil.  Üzerinde tabela bile olmayan, içi dağınık, pis ve bakımsız dükkan ve binaların içinde ne kadar büyük ciroların döndüğüne inanamazsınız.  Ancak son ziyaretlerimde daha çok lüks araba görmeye başladım.  Bazı şeyler İsrail’de de değişiyor sanırım.

İsrailliler için girişimci, hırslı, çalışkan, gösterişten uzak diyebiliriz.  Orta ve uzun vadeden çok bugünü yaşıyorlar hissini veriyorlar bana.  Yarını çok düşünmüyorlar gibi.  Ancak bu tesbitimi yalanlayan bir vizyonları var ki, teknolojiyi teşvik ediyorlar.  İsrail’i bir “hi-tech” ülkesi haline getirmeye çalışıyorlar.  Devlet teşvikleri, temel oalrak bu alanda faaliyet gösteren firmalara veriliyor ve gelişmemiş bölgelere yönlendiriliyor.

Bir gün Frankfurt’ta Amerika’dan gelecek bir Musevi iş arkadaşımızı toplantıya bekliyorduk.  Gelmeden Sinagog’a yakın bir otel ve Kosher yemek yiyebileceği lokanta talebinde bulundu.  Bizde istediği gibi bir otel ayarladık.  Öğle ve akşam yemeğinde Kosher yemek temin ettik.  Öte yandan aynı toplantıya katılmak üzere İsrail’den gelen müşterimiz ise özel bir talepte bulunmadı.  Dolayısı ile, Amerika’da yaşayan iş arkadaşımızın, İsrail’den gelen müşterimizden daha hassas olması bence ilginçti.

İsrail nufusunun % 15’i Arap kökenli İsrail vatandaşları.  Çoğu köylerde yaşıyorlar.  Şehirlerarası seyahat ederken bu köylerdeki camileri görmek mümkün, Arap kökenli İsrail vatandaşları, incelenmeye değer bir toplum. 

8 Nisan 2012 Pazar

Arap Baharı: Diğer Ülkeler Özet

Ürdün: Bu ülke daha önce sık gittiğim ve ofisimizin bulunduğu bir ülke.  Arap Baharı başladıktan sonra ofisimiz ile de haberleştim.  Gözlemlediğim kadarı ile, Kral Abdullah proaktif davrandı. Hızlı bir şekilde hükümeti değiştirdi. Reform sözü verdi. Buna rağmen Cuma günleri düzenli gösteriler yapılmakla beraber, ciddi bir değişiklik yaşanmadı.  Bu gösteriler zaman zaman devam etmekle beraber, diğer bazı ülkelerde yaşanan gelişmeler, burada yaşanmadı.

Lübnan:  İstikrarsızlığın nerede ise normal olduğu ülkeye Arap Baharı ekstra veya yeni bir istikrarsızlık getirmedi.  Ülkede politik hayat alışagelen krizleri ile devam etti.

BAE:  Zaten Arapların azınlıkta olup, expat'ların sayıca fazla olduğu Dubai gibi emirliklerde hayat normal akışında devam etti. 

Aşağıdaki ülkeleri hiç ziyaret etmedim.  Medya'dan takip ettiklerim kadarı ile:  

Yemen:  Şiddetli gösterilerin yaşandığı ülkelerden biri idi.  Başkanın değişmesi için çok baskı yapıldı.  Ama sadece hükümet değişikliği ile devam edildi.  Başkan bir sonraki seçimlerde aday olmama garantisi verdi.

Bahreyn:  Şii çoğunluk, devleti elinde tutan Sunni azınlık karşısında düzenli gösteri düzenledi.  Kan da döküldü.  Kral hala iktidarı elinde bulundururken, göstericiler ile görüşüldü.  Bazı haklar tanındı.  Ancak olaylar tam yatışmış değil.

Suudi Arabistan:  Kral tedavi olduğu İngiltere’den apar topar ülkesine dönüp, tabiri yerinde ise vatandaşlarına para dağıttı.  Milyarlarca dolarlık bir paket ile, herkezin cebine para koydu.  Şu ana kadar duyulan bir olay olmadı.

Irak:  Süleymaniye’de bazı olaylar olduğu duyulsa da, Irak zaten istikrarın olmadığı bir ülke olarak, herhangi bir toplumsal olaya sahne olmadı.